Herkesin bu hayattaki “baba” figürünün hikâyesi aynı değil, biliyorum. Bu yaşımıza kadar kimimiz babamızın sessizliğine alıştık, kimimiz yokluğuna… Ama bir şekilde belki ilk ağzımızdan çıkan kelimedeydi belki de çok uzaklardaydı “baba” kavramı her birimiz için. Bense bugün, varlığıyla büyüdüğüm bir adama birkaç kelime borçluyum. Bu bir övünme değil. Bu, minnettarlığın sesi. Her birimiz o kadar da minnettar değiliz farkındayım ama umarım bu satırlarda sevginin bir başka halini sizde kalbinizin en sıcak köşesinde hissedersiniz. Unutmayın, burası birbirimizle yarıştığımız bir yer değil, birbirimizin kırıklarını iyileştirmeye çalıştığımız bir “empati kuramı”nın tam içindesiniz. Bu yazıyı belki içiniz buruk, belki gözleriniz dolu, belki de kendinizden bir şeyler bulma ümidiyle okuyacaksınız. Hangi şekilde olursa olsun, iyi ki şuan buradasınız.
Hani küçükken hepimizin hayallerini süsleyen, bir gün gelip bizi kurtarmasını beklediğimiz beyaz atlı prensler vardı ya. Babam küçüklüğümden beri hep o beyaz atın üzerinde benim için. Hiç inmedi, hiç bıkmadı. O hep atın üzerinde olur, beni korurdu. Bense hayran hayran o atın üzerindeki kahramanıma bakardım. Küçüklüğümden beri onun ayak izlerine basarak yürümüşüm, şimdilerde daha iyi fark ediyorum. Merhametimin, vicdanımın, insanlara karşı olan dürüstlüğümün nereden geldiğini soracak olursanız bu yazıda bunun cevabını bulabilirsiniz, hepsini annem ve babamın tam anlamıyla karışımı olmaya borçluyum. Annem, babama göre her zaman biraz daha sesi çıkan, haklıysa hakkını “ölümüne” savunan biri oldu. Ondan bu konuda çok şey öğrendim. Ancak babam haklı olsam da bazen bazı şeylerin haklı olmaktan çok daha önemli olduğunu öğretti bunca zaman bana. Olayların her açısından derinlemesine yaklaşabilmeyi, düşünmeden hareket etmemeyi, tasarruf nedir bilmeyi, küçük bir kız çocuğunun nasıl mutlu edileceğini babamdan öğrendim. Eğer bu hayatta bir yere geleceksem kendimden çok babama bir teşekkürü borç bileceğim bu yüzden. İşte o teşekkürden sadece ufak bir kesit okuyorsunuz şimdi.
Babam bana bu toplumun isteği aksine hiçbir zaman “mükemmel ol” demedi, her zaman “sadece insan ol” diyerek büyütülen bir kızdım ben. İnsan olmak..ne garip değil mi? Hepimiz insan değil miydik zaten? Değilmişiz, büyüdükçe anladım. İnsan olabilmenin zorluğu çok daha iyi oturuyor şimdi kafamda ve ileride kendi evlatlarıma verebileceğim en büyük miras bu olacak. “Siz sadece insan olun yeter” diyeceğim.
Peki ya neydi babamın hep bahsettiği bu insanlık? Ne önemi vardı bu kadar?
Yunus Emre’nin çok sevdiğim bir sözü var. “Yaratılanı severim, Yaradan’dan ötürü” diyor. Belki de bu sorunun cevabı burada saklıydı seneler boyu. İnsanları sevmek, yalandan değil. Gerçekten sevebilmek. Onları kandırmamak, aldatmamak, dolandırmamak. Kendini herkesten üstün görüp burnu havada olmamaktı belki de. Ufak bir miras için birbirine girmemek, kul hakkı yememek, Allah’tan korkusu olan insanlar olmaktı. Babamın bize yıllardır verdiği öğüt hiç değişmedi. Ancak insanların her geçen gün daha da “insan olamadıklarını” görünce bu öğüt sayesinde insan olmayı öğrendiğim için hem babamla hem de kendimle daha fazla gurur duyuyorum.
Kendimi bildim bileli akademik başarı söz konusu olduğunda hep çok stresliydim, babam o anlarda da hep benimleydi. Yeri geldiğinde bir suskunluk ardından sarılışıyla yeri geldiğindeyse öğütler vererek.. Ama düşmeme hiç izin vermedi, düşmeye en yakın olduğum anlarda bile bana olan güveni sayesinde ayağa kalkma gücünü kendimde bulabildim. Notlarım düşük geldiğinde kızmadı, hep “bırakma, asıl” dedi, moralim düştüğünde ise hep yanımdaydı, ağladığım omzun sahibiydi.
Bazı insanlar ebeveynlerinden başarıyı, gücü, hırsı ya da parayı örnek alır; ben ise vicdanı, sabrı ve sevgiyi ondan öğrendim. Bazı değerlerin, çoğu insanın “taptığı” paradan, başarıdan çok daha kıymeti olduğunu öğrenmemi sağlayan canım babama bugün ve gelecekte çok şey borçluyum. Onun böyle bir isteği hiç olmadı. “Sen iyi ol, bana yeter” dedi hep bana ancak bir kız çocuğu büyütmenin böylesine zor olduğu bu dünyada beni her zaman koruyup kolladığın, her konuda küçük kızını desteklediğin, bazen birbirimize kırılıyor olsakta günün sonunda hep gönlümü almayı başardığın ve hayatım boyunca ne olursa olsun yanımda duracağına söz verdiğin için teşekkür ederim baba, babalar günün kutlu olsun. Bu bir kutlamadan çok bir teşekkür. Bu dünyada gerçekten bir baba olmayı başarabildiğin için, hiçbir zaman beni mahçup etmediğin ve her zaman sevdiğini hissettirdiğin için iyi ki varsın. Hep yanımda varlığını hissetmemi sağla. Umarım ileride tanışacağım adam sana benzer, her anlamda. Benim için yaptığın tüm fedakarlıkların hakkını vereceğim, seni çok seviyorum..
Bu fotoğrafı yapan chatGPT’ye de teşekkürlerimizi sunuyoruz efenimm, babam ve benim fotoğrafımı çizim hâline getirmesini söyledim ve ortaya böyle bir şey çıktıı 😭😭
Eğer bu konu hakkında kendinizden de bir şeyler paylaşmak isterseniz lütfen çekinmeyin, burası “empati kuramı”. Yorumlara bekleniyorsunuz..
Herkesin icindeki "baba" kavraminin bambaska bi anlam tasimasi boyle gunlerde herkese bambaska duygular yasatmasi icimi hep bi burkan kisim olmustur. Bir kisinin babalar gununu kutlayabilmek icin illaki baba olmasina gerek olmadigini savunurum her zaman.Bir hayvana da babalik yapilabilir bir millete de. Basta Gazi Mustafa Kemal Ataturk olmak uzere kendini "baba" olarak hisseden herkesin babalar gunu kutlu olsun.
it touched me deeply🥺🖤 i miss my dad so much, he was my prince